27 Şubat 2014 Perşembe

Baharatlara başlangıç

Herkese merhaba ,tekrar hoş geldiniz bugünkü konumuz Baharatlara Başlangıç




Biz ülke olarak çok şanslıyız bir taraftan Medeniyetler Beşiği  Anadolumuzun tarihi ve kültürü diğer taraftan ise İpek Yolu ve Baharat yolunun üzerinde olduğumuzdan dolayıdır
 Baharat Yolun'dan bahsedecek olursak
Eski çağlarda, Uzakdoğu'yu Batı'ya bağlayan ticaret yollarından biridir. Diğeri İpek Yolu'dur. Baharat günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılıyordu. Orta Çağ Avrupa'sında soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline geldi, ama pahalı olması nedeniyle ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu. Aslında tarçın, kakule, zencefil ve zerdeçal satışına dayanan baharat ticaretini Çinliler İsa’dan önce başlatmıştı.
Baharat, Doğu’dan Avrupa'ya iki ayrı yoldan gelirdi. Bunlardan biri Orta Asya üzerinden geçen İpek Yolu'ydu. Ama İpek Yolu asıl olarak eski çağlarda Çin ipeğinin Roma’ya taşındığı yoldu. Öbür yol ise, Hindistan ve Seylan'dan (Sri Lanka) Kızıldeniz'deki Akabe Körfezi'ne, Yemen kıyılarına ya da Basra Körfezi'ne gelen deniz yoluydu. Bu kıyılardaki limanlarda gemilerden boşaltılan baharat kara yoluyla Fenike ve Filistin kıyılarına, Mısır'da İskenderiye'ye ve Karadeniz'e ulaştırılırdı. Sonra gene deniz yoluyla Avrupa'ya taşınırdı.
Baharat ticareti uzun yıllar Venediklilerin elindeydi. Avrupalılar 15. yüzyılın sonlarında Venedik’in egemenliğini kırmak amacıyla, baharat üreten ülkelere doğrudan ulaşmanın yollarını aradılar. Sonunda Vasco da Gama 1498'de Ümit Burnu'nu dolaşarak Hindistan yolunu açtı. Kristof Kolomb Batı Hint Adaları'na, Macellan Güney Amerika'yı dolaşarak Doğu Hint Adaları'na vardı. Böylece baharat üreten ülkelere yeni yollar açıldı. Bunun sonucunda baharat ticaretinde Venedik tekeli kırılırken, tarihsel Baharat Yolu da önemini yitirdi.

 Baharatlar sofralarımızın sadece katkısı, kokusu değil, Osmanlı ve Türk mutfağının damak tadı kültürünü oluşturan en önemli malzemeleridir.

İşte resimleri ve açıklamaları ile baharatlar


  •  Ada çayı

‘Salvare’ kurtarmak ve iyileştirmek anlamına gelir. Şüphesiz Orta Çağ’dan Modern Çağ’a girene kadar bilge kişiler ada çayını tıbbi ve aromatik bir bitki olarak saymıştı ve ada çayını evrensel bir ilaç olarak kullanmıştı.Doktora gidecek gücü olmayan fakirler ada çayını kullanarak kendilerini tedavi etmişti. Ada çayı Yunanlılar için kutsaldı, onlar ada çayını kutsal kabul ettiler ve ada çayıyla tanrının merhametini kazanmaya çalışmışlardı.
Baharatlı ve biraz acı olan ada çayı, tam aromasını pişirirken yayar.

Az miktarda ada çayı av eti, kuzu eti ve balık etiyle yapılan yemekleri mükemmelleştirir. Çünkü ada çayı yağların sindirimini destekler. Tam yağlı yiyecekler için uygundur, kaz doldurmasından ete, yılan balığından sosise... Ayrıca baharat karaciğere de iyi gelir, balık ve omletler baharatla güzelleşir. Keskin tadından dolayı ada çayı; biberiye, kekik, maydanoz, defne yaprağı gibi diğer keskin baharatlarla iyi gider.
Ada çayı antiseptiktir, spazmları ve şişkinliği engelleyici etkilere sahiptir. Ayrıca yağlı yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırır.
Ayrıca  linkten ada çayının faydaları ile ilgili bilgiler edinebilirsiniz...
 http://www.bitkicaylarininfaydalari.com/adacayi-neye-iyi-gelir/

  •  Anason


    Anason, Pimpinella anisum bitkisinin olgunlaşmış kuru meyveleridir. Anason bütün ve parçalanmış olarak kurabiyelerde, keklerde, ekmeklerde peynirlerde, turşularda ve balıkta kullanılır. Kavurma işlemi anasonun lezzetini arttırır. Orta Doğu, Portekiz, Alman, İtalyan ve Fransız mutfakları anasonu yoğun kullanır. Anason çoğunlukla İspanya’da yetiştirilmesine rağmen ülkemiz ve Mısır da dünyanın anason ihtiyacına cevap verir.
    Arenalarda anason kurabiyelerinin çerez niyetine tüketileceğini kim düşünebilirdi ki? Romalılar neyin tadının iyi olduğunu her zaman bilmişlerdir. Neyin işe yaradığını da. Misafirler bu yatıştırıcı bisküvileri burada gördükleri barbarlıklara daha kolay alışabilmek için tüketiyorlardı.
    Anasonun iyileştirici yönlerinin başında, insanın güvenini yerine getirişi geliyor. Romalı yazar Plinius anasonun sadece nefesi geliştirdiğini değil, aynı zamanda onun yararlarının insanı daha genç gösterdiğini yazmıştır. Anason aynı zamanda kötü ruhları da kaçırmaya yarar.

    Anasonu Orta Avrupa’ya getirenin Romalılar mı yoksa Benediktli din adamlarının mı getirdiği kesin değildir. Ancak, onun değerli bir baharat olduğu kesindir. Anasonun Avrupadaki manastırların bahçelerine girişi de mantıklı bir durumdur. Buradan bir baharat olarak ve iyileştirici bir ilaç olarak çiftçilerin bahçelerine yayılmıştır.
    Anason hafif çeşnili bir tada sahiptir. Yiyecek ve içeceklere tatlı ve liköre benzeyen bir aroma katar. Havanda dövüldüğü zaman tadı en belirgin haline ulaşır.
    Uzo veya Christmas kurabiyelerini anasonla deneyen ilk insan her kimse, anasonun güzel tadını bilen birisi olmalı. Anason ekmek veya hamur işlerinde, waffle’larda, likörde ve kompostoda tıpkı körili yemeklerde ve midyede olduğu gibi çok lezzetlidir. Balık ve et yemeklerinde anasonu bir denemek gerekir.
    Sinirleri güçlendirir, iştah açar ve hazmı kolaylaştırır. İyi bir öneri: Kavrulmuş taneleri çiğneyin – ağız kokmasını engeller ve hıçkırığa son verir. 

  •  Ardıç

    Birileri her zaman ardıcın antiseptik etkisine inanmaktaydı. 18’inci yüzyılın ortalarında İtalyan Velleri’de dahi, vebaya karşı 40 çuval ardıç meyvesi yakıldı. Evler hastalıktan kurtulmak için ve havayı temizlemek için bu ardıç kokusuyla doldu.
    Ardıç meyveleri ayrıca yılan ısırığına karşı da kullanıldı. Orta Çağ’da ardıç ağacı iblisler, cadılar ve kötü ruhlara karşı korurdu.
    Hafif buruk, baharatlı, aromalı, reçineli ve tatlı bir tat.
    Ardıç meyveleri esas olarak geyik eti, kavurma, tuzlanmış lahanada, balık ve eti marine etmede kullanılır. Meyvelerin güçlü tadı pişirme ve marine etmede iyi iş görür. Ardıç sarımsak ve mercanköşk ve biberiye gibi aromalı bitkilerle, özellikle kekik, mercanköşk, rezene ve defne ile iyi uyum sağlar
    Ardıç meyvelerini bıçakla doğramadan önce uzun süre ezmeniz lezzetini arttıracaktır.
    Meyvelerin antiseptik ve idrar açıcı etkisi vardır. İştahı düzenini ve sindirimi etkiler. Sindirim sorunları için, biraz ardıç meyvesi çiğnenmelidir.


    •  Arnavut Biberi

    Öncelikle bir şeye açıklık getirmek gerekir: Köri yahni benzeri yemeklerin adıdır. Bu yüzden köri tozu, arnavut biberi, çemen, sarımsak ve kekik içeren bir baharat karışımıdır. Ve burada biberin güzel bir temelle tanımlanmış hali arnavut biberidir.

    Arnavut biberi yiyenin pişman olacağı derecede bir acılığa sahiptir ve kuvvetli bir kokusu vardır.
    Arnavut biberi et yemeklerine tadını verir. Özellikle ‘chili con carne’ gibi Güney Amerika yemeklerinde, balık ve midyede, çorbada, acı soslarda, biberlerde ve yumurta yemeklerinde tat verir. Thai ve Doğu Asya yemeklerinde onsuz asla olmaz. Bütün bunlarla beraber yemeği çok fazla baharatlı yapmamak için arnavut biberini kullanırken ölçüyü kaçırmamaya dikkat edilmelidir.
    Arnavut biberi sindirim ve dolaşım sistemini rahatlatır.

  •  Biberiye                                                                                                                                                                                                                                                                                                          
    Biberiye, ballıbabagiller familyasından, ince yapraklı, her zaman yeşil kalabilen bir bitki, halk arasında kuşdili olarak bilinir. Çalı görünümlü ve mor çiçekli olan bitki, Akdeniz bölgesinde oldukça fazla yetişmektedir. Genç sürgünleri baharat olarak kullanılan bitki, süs bitkisi olarak ta değerlendirilir. Yapraklarından yağ elde edilebildiği gibi, kaynatılarak esans ve kolonya yapımında da kullanılır. Araplar tarafından keşfedilen bitki, daha çok gıda endüstrisinde ve kanser hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır.  Sindirim sistemi, sinir sistemi ve kasların üzerindeki etkileriyle tam bir şifa kaynağı olarak bilinir. Ilıman iklimlerin ve kumlu, balçıklı toprakların bitkisidir. Daha çok makilerde ve kuru yamaçlarda görülen bitkinin boyu 2 metreyi bulmaktadır. İnce ve uzun gövdeli bitkinin alt kısımları, yaşlandıkça kahverengiye dönüşüp, kabuklaşır. Parlak, yeşil yaprakları olan bitkinin çiçekleri üst kısımlarda toplanır.
    Önerilerin ölçülerde kullanılması halinde, herhangi bir yan etkisi görülmemiş olsa da, hamile ve emzikli bayanların bitkisel tedavi amaçlı kullanmamaları önerilir. Baharat olarak kullanılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Biberiye yağının önerilen ölçülerde kullanılması da önemlidir.

    Biberiyenin adının anlamına bir bakmak iyi bir fikirdir: ‘Ros Maris’, yani deniz damlası. Biberiye çoğu zaman huzur veren- reçineli kokusu ile şaşkınlık yaratmıştır. Aşk tanrıçası Afrodit kutsamıştır ve insanlar için bir aşk ve üreme sembolü olmuştur. Gelin baharatı veya taç baharatı gibi popüler isimler bunu kanıtlar. ‘Deniz damlası’ kendisine gençlik iksiri gibi başka bir isim bile yaratmıştır. Geleneksel afrodizyak etkisi dışında iktidarsızlığı da tedavi eder.
    Güçlü aromalı, reçineli ve hafif buruk. Biberiye biraz ananas, hint cevizi ve kafuru hatırlatır.
    İtalyan ve Fransız mutfağı biberiyenin kolay tanınan aroması olmadan düşünülemez. Bir tutam biberiye içeren domuz ve kuzu eti- bir şiirdir! Biberiye ayrıca geyik, tavşan, kabak, patlıcan ve domates için de harikadır. Beyaz etler fırına verilmeden önce biberiye dalıyla sarılabilir. Benzer bir tat barbekü korları üzerine biberiye saçıldığında da elde edilir. Biberiye kekik, defne yaprağı, sarımsak ve şarap ile iyi uyuşur. Yoğun baharat gücünden dolayı, her ortamda tutumlu kullanılmalıdır. Kendi tadını taşıması için pişirmenin sonunda atılmalıdır.
    Biberiye dolaşımı düzenler, sinirleri yatıştırır ve sindirim düzensizliklerine halsizliğe ve romatizmaya karşı yardımcı olur.Ayrıca biberiye bahçenize veya saksınıza ektiğinizde çok kolay yaşayabilecek arsız bir bitkidir, Özellikle bulabilirseniz taze biberiye yi kullanmanızı öneririm gerçekten çok şifalı bir bitkidir....


  • Çemen otu  

     Çemen çok eski bir baharattır ve antik çağlarda çok değer görmüştür. Doktorlar memnuniyetle ilaç olarak yazmışlardır, çünkü çemen tohumları iyileşme dönemindeki veya zayıf insanların güçlenmesine fayda sağlamıştır. 11’inci yüzyılda Arap fizikçi Avicenna da diyabete karşı çemen önermiştir. Ve Orta Çağ’da, kelliğe karşı çemen ile mücadele edilmiştir.

    Yanmış şekeri andırır- buruk ve aromalıdır. Ayırt edici körili bir tattır.



    Çemen esas olarak baharat karışımlarında kullanılır, iyi köri tozu elde etmek için daha az miktarlarda ilave edilmelidir. Öğütülmüş tohumları et ve sebze yemeklerine katılır. Hindistan’da, çemen sebze yemeklerinde ve tatlılarda sıklıkla kullanılan bir baharattır. Mısır’da, çemen ekmeklerde pişirilir.

    Mide gazını önler, ateş düşürücüdür ve kalp çarpıntılarına karşı etkilidir, kan şekerini düşürür ve dolaşımı düzenler. Yüksek demir içeriğinden dolayı , ayrıca anemi için de önerilir. 
     Çemen otu ile ilgili link :


    Çörekotu

  • Çörekotunun birçok adı vardır, ancak neredeyse hiçbirinin bu baharatla örtüşen düzgün bir anlamı yoktur. Bu baharat kimyon değildir, ‘soğan tohumu’ şeklinde anılması da aslında soğanla bir alakası olmamasına rağmen bir insanı bunun soğanla bağlantılı bir baharat olduğuna inandırabilir de. Kaç ismi olursa olsun, ortak tek bir nokta vardır: İsminden önce ‘siyah’ kelimesi kullanılır. En iyi tabirle, adını botanik ismi olan Nigella’ya borçludur.
    Herneyse, çörek otu önceleri su ve kokulu pudra için kullanılmıştır; tohumları bir parça kumaşta ezilir , sarılır ve dikkatlice pişirilirmiş, ki bu olayın koku hissini geliştirmeye yardımcı olması beklenirmiş.

    Çörek otu zayıf bir kokuya sahiptir. Tadı ise fındığı andırır ver keskindir. Tıpkı gelincik tohumları ve biber ile, kekik otunu andıran bir karışıma benzer.

    Deney yapmaya müsait bir baharattır. Çörek otu ideal olarak, biber, kişniş otu ile karanfil, lezzetli kekiğin bir tamamlayıcısıdır. Benzer baharatlarla karıştığı zaman iyidir, ve ekmeğe serpilebilir. Türk ekmeği çoğunlukla siyah tanecikli hububatların üzerine serpildiği bir çeşittir. Doğuda –özellikle Mısır, ve bazen Hindistan da – kilo yapan koyun ve kuzu etlerinden, vejeteryan yiyeceklerine kadar kullanılır.

    Hindistan doğal tedavi yöntemlerinde çörek otu bir uyarıcı görevi görür ve ayrıca gaz ve hazımsızlık sorunlarında başvurulan bir baharattır.


     Defne Yaprağı

  • Olimpiyat oyunlarındaki atletizm şampiyonlarında veya zafere ulaşan kaptanlarda – kutsal defne yaprağı, özellikle alnın çevresini saran ve gururla oluşturulan taçlarda zaferin simgesi olmuştur. Ancak hikaye kendisini defne yaprağının etrafında sarar. Bildiğimiz gibi, istenen Delphi’nin kehanetidir. Pek bilinmeyen, hatta atlanan şey ise, Yunan rahibe Pythia’nın defne yapraklarının üzerinde uyuduğu ve kehanetin öngördüğü şekilde defne yapraklarını çiğneyip transa geçtiğidir. Defne ağacının neden ün ve bilgelik sembolü olduğunu bilmek isteyen kimseler Yunan Mitolojisine başvurmalıdır. Apollo, güzel bir melek olan Daphne’e aşık oldu, ancak kız ondan uçarak kaçtı ve sonunda kurtulacak bir yer bulamayınca Defne ağacına dönüştü. Apollo ağacı lanetledi ve ağaç da onu hapsetti. Bundan sonra da ağaç kutsal oldu.



     Hoş kokulu bir aromaya sahiptir.
    Defne, Akdeniz mutfağında ölçülü ve dikkatli bir şekilde kullanılır. Mercimek yahnisini, patates çorbasını, lahana turşusunu, iç pilavları, balık yemeklerini, domates emeklerini, sosları ve salamuraları daha güzel kılar. Kaynamış patates veya sebze ile pişirildiği zaman ilginç bir tat değişimi aratır. Kendin deneyimlemenize mutlaka değer! 



    Defne yaprağı çok çok dikkatli kullanılmalıdır, hatta genellikle bir yaprağın yarısı veya çeyreği kullanılmalıdır. Servisten önce de tekrar çıkartılmalıdır. Püf noktası: Eğer defne yaprağını daha etkili kullanmak istiyorsanız parçalayıp çay poşetine koyabilirsiniz.

    Kilo ve şişkinliğe sebep olan yemekleri hazmetmeyi kolaylaştırır, iştahı açar ve dolaşımı düzenler.



     Dereotu

  • Ortaçağ’da insanoğlu dereotunun büyülü gücü karşında mahvolmuştu: kokusu dahi cadılar ve hayvanları insanlardan uzak tutmasına yeterli görülüyordu. Yıldırım düşmesinden koruduğu varsayılıyordu. Romalı gladyatörler güçlendirici etkisine inandılar: Kendilerini dereotu yağıyla ovdular ve yemeklerine dereotu koydular. Tapınak bahçelerinde, başka bir mucizesini aradılar ve işlerine yaradı, çünkü iktidarı azalttı ve günahkar eylemleri bastırdı.

    Dereotu ufak bir ısırıkta bile tadılabilecek hafif çeşnili bir tada sahiptir. Rezenenin tadına benzer.

    Dereotu deniz ürünleri ve balıkla, özellikle somonlar çok uyumlu birliktelikler oluşturur - İskandinavya’da iri deniz tuzu ve az miktarda dereotu ile marine edilmiş Baltık Denizi somonu ‘‘Gravlax’’ı herkes sever. Yunanistan’da ıspanağı güzelleştirmek için kullanılır. Türkiye ve Orta Doğu’da, kabak, patates, fasulye ve pilavın yanı sıra yumurtaya ve salataya da katılır. Ayrıca limon, ekşi krema, yoğurt da dereotu ile iyi gider. Karakteristik dereotu aroması başka baharatlarla uyumlu değildir, ama pek çok yemeğe uyarken, kendi tadını da ön plana çıkarır.

    Dereotunun yatıştırıcı, stres düşürücü etkisi olduğu söylenir, bu nedenler iyi uyku sağlar. Ek olarak, mide rahatsızlığını düşürür ve iştah açar. resim ve diğer bilgiler için teşekkür ederiz


     Fesleğen 
  • Hoş kokulu bu bitki ilk olarak Hindistan’da ve Orta Doğu’da tanrıların bitkisi olarak görüldü ve bu yüzden kutsal kabul edildi. Ancak fesleğenin bambaşka bir ünü de vardır. Bütün bu tarihi öneminden ziyade, dil bilimciler Fesleğen’in ‘Basil’ kelimesinden geldiğini ve bu kelimenin de Yunan dilinde ‘tanrı’ karşılığında olduğunu bilirler. Fesleğen kralın bitkisi adı altında bilinir. Tanrıların ve kralların bitkisi! 
     Şanslıyız ki bu bitki binlerce yıl boyunca Akdeniz boyunca bir iyileştirici ve hoş koku veren bitki olarak yetiştirildi. Faydalarını göz önüne aldığımız zaman, düğün buketlerinin içindeki bir dal fesleğen çok sayıda ve sağlıklı çocukların yapılacağının garantisini verir.
    Taze fesleğen yaprakları karanfil, biber ve hafif de naneyi andıran kalıcı etkili bir tada sahiptir. Aynı zamanda limon kokusuna sahip fesleğen türleri de vardır.
    İtalyan yemeklerini pişirmeyi sevenler bu bitkiden kesinlikle kaçamazlar. Ancak fesleğen, bütün olarak Akdeniz Mutfağı’nda da kendisini kabul ettirmiştir. Domates, mantar, soslar, tavuk, balık, deniz ürünleri, salata ve peynirlerle iyi gittiğinden bu şaşırtıcı bir şey değildir. Kurutulduğu zaman kuzu veya baskın tada sahip olan etleri mükemmel bir şekilde tatlandırabilir. Kekik, biberiye, ada çayı, güveyotu ve sarımsakla karıştırıldığı zaman müthiş bir uyuma sahip olur.

    Fesleğen gaz, mide ağrısı ve mide bulantısına iyi gelir. Şişkinliği azalttığı gibi Ayurvedik tedavi yönteminde de önemli rol oynar. 


    Frenk Maydanozu                                                                                                     

 Frenk maydanozunu da tıbbi ve bitkisel bir tedavi yöntemi olarak gören ve ona önem verenler Romalılardı ve bu sayede Orta Avrupa’ya getirdiler. Ünlü bitki bilim ataları, bu bitkinin iyileştirici bir bitki olarak her bahçede yetiştirilmesi gerektiğini iddia ettiler. Sonuçta ‘mutluluk yaprağı’ gibi bir adla da anılır oldu. Romalı yazar Pliny hıçkırığın frenk maydanozuyla tedavi edilebileceğini yazmıştır. Bu bitkinin aynı zamanda gücü yenileyici etkisi de söylenegelmiş bir şeydir.Tatlı ve hoş kokulu, maydanozu ve anasonu andırır.
Taze frenk maydanozu bir gurme baharatı olarak nitelendirile bilinir. Mesela soslarda, salatalarda, Kaernten peynirli eriştede, çorba ve balıklarda. Yumurta, tavuk eti, dana eti, yeşil fasulye, havuç ve patatesle de çok iyi gider. Aynı zamanda maydanoz ve tarhun otuyla da güzel bir karışım elde edilebilir. Püf noktası: Tadı çabucak kaybolacağı için, frenk maydanozunu yemekleri servis etmeden hemen önce eklemelisiniz.

Halk arasında frenk maydanozunun kanı temizlediği ve berraklaştırdığı söylenir.


  •   Frenk Soğanı  

    Frenk Soğanı yabani yetişir. Bu yüzden evlerin ve bazı derelerin yataklarında sıklıkla bulunur. Romalılar Frenk Soğanı'nı ve ondan elde edilen yeşil bir sosu yumurta için çok severlerdi ve etlerini de onunla pişirirlerdi. Frenk Soğanı Büyük Carl için çok önemliydi, bu yüzden Pfalz’de bu bitkinin yetiştirileceği bir bahçe talep etmişti.

    Tadı soğan gibidir, ama daha yumuşak ve daha iyidir.
    İyi dilimlenmiş taze Frenk Soğanları et çorbalarında, sebze yemeklerinde iyi bir şekilde sunulur ve salata ile yoğurt ve yumurtadan yapılan soslarda kullanılır. Frenk Soğanı aynı zamanda peyniri, özellikle krem peynirini ve diğer tatlı peynir çeşitlerini ve tabi ki çömlek peynirlerinin tadına tat katar. Unutulmaması gereken bir şey de taze tereyağı ve frenk soğanıdır. Sadece yağın üzerine serpmek yeterlidir – çünkü bu baharatın hafif tadı pişirirken kaybolur. Yine de tarhun otu, frenk maydanozu ve maydanoz ile bir arada çok uyumludur.

    Frenk Soğanı B2 ve C vitamini açısından zengindir ve keratin, sodyum, kalsiyum, potasyum, fosfor ve demir bakımından zengindir. Kan basıncını ve iştahı arttırır.
  •  Havlıcan  

Hildegard von Bingen havlıcandan genelde bir iyileştirici olarak bahsetmiştir. Orta Çağ’da bütün Avrupa tarafından bilinmekteydi. Büyük miktarlarda ithal edilirdi ve tıbbi amaçlar yanında baharat olarak da kullanıldı. Yıllar önce, çingenenin biri havlıcan kökünü şans getirmesi için cebinde taşırdı: rivayete göre hırsızlıktan yakalandı.
Baharatlı, yakıcı, hafif buruk, karabiber ve zencefili andırır.
Havlıcan et ve balık yemeklerini, salataları, sebzeleri, av etlerini, likör ve baharat karışımlarını güzelleştirir. Özellikle Güneydoğu Asya’da deniz ürünleri ve tavukta olmak üzere, çok popüler bir baharattır. Temel olarak, havlıcan zencefil gibi kullanılır. Taylandlılar yine de havlıcanı zencefile tercih ederler.
Sindirimi kolaylaştırır, düzenler ve arındırır ve iltihaba karşı etkilidir. Havlıcan mideye iyi gelen çayların tamamlayıcı bir öğesidir.

  •  Hint Cevizi  

Hint cevizi bir ceviz değildir, ama şeftaliye benzer bir meyvenin tohumudur. Ve bu meyve M.ö 2000’den beri bilinir. En azından Çin belgeleri bunu gösterir. Arap tüccarlar 6’ncı yüzyılda hint cevizini karavanlarla İskenderiye’ye, sonra 10’uncu yüzyılda Avrupa’ya getirdi, ama baharatın asıl bilinir hale gelmesi Portekizlilerin geniş filolarına yüklenmiş malların denize açılmasıyla oldu. 18’inci yüzyılda insanların yemeklerini gerektiğinde baharatlamak amacıyla kendi hint cevizleri ve gümüş veya altın rende benzeri eşyalarıyla dışarı çıktıkları söylenir.

Hint cevizinin baharatlı, tatlı, buruk, ateşli bir tadı vardır. Bu nedenle özenli kullanılmalıdır.

Hint cevizi et yemekleri, sebzeler, patateslerde olduğu kadar punch, sıcak şarap, sıcak çikolata ve tatlılarda da iyi gider. Her ülke hint cevizini ayrı bir yiyecekte kullanır: İtalya’da cennelloni, ravioli ve tortellini hint ceviziyle servis edilir. Fransa’da beşamel sos içine konur. İngiltere’de balık ve et yemekleri için, Orta Doğu’da kuzu için kullanılır.

The Swedes season their Christmas punch with it. And we season cauliflower, spinach and other vegetables with it. It mixes well with cardamom, cinnamon, cloves, ginger, and pepper.
Hint cevizinin düzenleyici, afrodizyak etkisi vardır ve sindirim için iyidir
  •  Kakule

Kakule baharat kafilelerinin yolunda alevli bir iz bırakmıştır ve en çok kullanıldığı alan Romalılar ve Yunanlılar tarafından parfüme çevrilmesi olmuştur. Dünya edebiyatında da bilinir: Parsifal’de muhteşem kakule, hindistan cevizi ve karanfil halısı ile ilgili uzun bir konuşma vardır. Ve bu baharat ‘1001 Gece Masallarında’ da yer alır. M.Ö 720 yıllarında kakule, Babil’in bahçelerinde yetiştiriliyordu. Mısırlılar bu baharatı beyaz dişler ve temiz bir nefes için çiğniyorlardı. Bu hala yapılan bir şeydir!
Kakule dünyadaki en eski ve değer gören baharatlardan biridir. Ancak dikkat edin: kakule ile ilişkili birçok baharat vardır, ancak ‘Eletteria cardamomum’ şeklinde orijinal ada sahip olanı gerçek olanıdır. Bu arada en kalitelisi de yeşil kakuledir.

Tatlı ve hoş kokulu, hafif acımsı ve çeşnili bir şekilde yakar. Biraz da okaliptüs’ü andırır.

Hindistan da, ve İsveç’te olduğu gibi Arap ülkelerinde mutfakta kakulesiz bir şeyler yapmak düşünülemez bile. Pilav, ekmek, fırın ürünleri, tatlılar, salamuralar, sosis ve et, meyve ve meyve salatalarını tatlandırır. Doğuda çay ve kahve ile sunulur.
Aşırı sıcakta serinletir, iştahı açar, mideyi güçlendirir ve afrodizyak etkisi vardır – bu bağlamda duyumsal yemekler için idealdir.
                                                                                                                                                                                                                         
  • Karabiber 

     Karabiber uğrunda savaşların yapılacağı kadar kazançlı bir işti. Pek tabii Venedik, Cenova, Lizbon ve Lübeck gibi ülkeler ve şehirlerin zenginliğinin yaratılmasının temelinde yer aldı. Bütün aileler güçlerini baharatçılığa borçluydu. Ama bu bile onlara yeterli gelmedi. Roma’da yüksek ithalat ve gümrük vergileri vardı. Ve Vizigot kralı Alaric Rome dördüncü yüzyılda savaşta galip geldiğinde, yaklaşık 1500 kilo ekstra karabiber talep etti. Yüzyıllar boyunca karabiber en pahalı baharat oldu, öyle ki ‘karabiber fiyatları’ önemli bir söylem haline geldi. ‘Karabiberin yetiştiği yere git’, hiç alakalı olmayan insanlarca bile bilinir oldu. Bu ödül Fransa’da yaratıldı ve ömür boyu hapse mahkum olan, ve Guyana’da Şeytan Adası’na gönderilen kişiye ithaf edildi.

    Baharatlı ve aromalı. Karabiber beyaz biberden daha keskin bir tada sahiptir ve aroması onunki kadar hoş değildir. Karabiberin aroması taze dövülmüş olduğunda en etkilidir..

    Karabiber evrensel bir baharattır, hemen hemen her yerde baharatlama için kullanılır. Tuz kullanılan her yemekte karabiber de kullanılır. Yeşil biber çiğ biftek ile iyi gider ve soslara mükemmellik katar. (ör: vinaigrette) Karabiber genelde dövülmüş kullanılır veya tüm pişirilerek servis edilmeden çıkarılır. Beyaz biber bütün beyaz et çeşitleri, sebzeler ve hafif soslar için uygundur.

    İştahı düzenler, kan basıncını artırır ve dolaşıma etki eder.

     

  • Karanfil

    Karanfil ağacının ana evi 18. Yüzyıla kadar Endoneya’nın baharat adası Moluccas idi. Karanfili tekele almak için birçok araç kullanıldı ve denemeler yapıldı. Bu ağacın bir tohumunu veya kendisini ele geçirmek isteyen kimseler bunu canlarıyla ödediler. 1770 yıllarında Fransız Pierre Poivre - aynı zamanda tarçını da Seychelles’e getiren insandır – birkaç fideyi Mauritius’a kaçırarak hindistan cevizi tekelini kırmayı başarmıştır. Burada umut vadedici olan şey, özellikle Orta Çağ dönemlerinde, karanfilin dezenfektan etkisiydi. Salgın dönemlerinde doktorlar hastalara gittikleri zaman boyunlarının etrafına karanfil zincirleri örerlerdi, dudaklarının arasına karanfil koyarlardı. Antik Çin’de bir saray adamının krala yaklaşması için sadece ağzına karanfil koyması istenirdi – ki ağız kokusu o dönemler toplumda kabul görmeyen bir şeydi.

    Yoğun, yüksek aromalı bir kokusu ve tatlı bir tadı vardır, hafif keskin bir tadı vardır.

    Et ve balık yemekleri, av eti, zencefilli çörek, sıcak şarap ve kompostolar karanfilin kokusuyla mükemmel bir dokunuşa sahip olurlar. Kırmızı kabak ve Christmas kurabiyeleri için vazgeçilmezdir. Karanfil tarçınla, kakule ve biberle iyi gider. Püf noktası: Dikkatli kullanın, nasıl olduğu bilinmez, ama karanfilin keskin tadı kaynatıldığı zaman azalır. Servisten önce karanfili tekrar çıkartın. Havanda dövülüp toz halinde de kullanılabilir.

    Karanfil sindirimi, dolaşımı kolaylaştırır ve iltihaplanmayı önler. Diş ağrısını da azaltır. Basit bir şekilde ağrıyan dişinize karanfili koyun ve sakız çiğniyormuşçasına çiğneyin.

    Kekik


    Romalılar dahi kekiğin gücünden faydalandılar ve tahıllarının içine çürümeye karşı kekik serptiler. Eski Mısırlılar kekiği mumyalama için kullandılar, Yunanlar kokusunu sevdiler, çünkü insanları tatmin ediyordu.

    Ayrıca kekiği beyni uyardığı için, tütün tiryakilerine verdiler. Kekik cesaret ve gücü temsil ederdi. Romalı askerler güçlerini kazanmak için kekiği banyo sularının içine koyarlardı.

    Çok baharatlı, hafif buruk, kafuru hatırlatan, baskın bir tat – bu yüzden sakınarak kullanılmalıdır.

    Kekik buğulanmış veya ızgara balıkla, bakliyatla, çorbalar ve salatalarla iyi giden güçlü bir baharattır. Özellikle Fransız mutfağında popülerdir. Pek çok et, balık ve vejetaryen yemeğinde ve hatta av etleri, mantarlar, kuru meyveler, soslar ve çorbalarda kullanılır.
    Güçlü tadından dolayı, kekik sadece mercanköşk, maydanoz ve defne yaprağı gibi güçlü tadı olan bitkilerle uyuşur.

    Kekik krampı rahatlatır ve – öksürterek- mukusu azaltır, romatizmaya, bronşite ve bağırsak iltihabına ve yüksek ateşe iyi gelir ve sindirimi artırır.

    Keklik otu

    Yunanistan’daki dağların eteklerinde muhteşem kokusuyla keklik otunu deneyimlenmiş kimse ‘dağlardan gelen ferahlık’ sözünü anlayabilir. Ama bu söylemin farklı bir arka planı vardır. Mitolojiye göre Dicti Dağı’nda yaşayan dağın korunmasından sorumlu tanrıça Dictinna bir çocuk dünyaya getirmek üzereymiş. Rivayete göre keklik otu doğumu kolaylaştırmış. Tesadüfen vahşi keklik otu aynı zamanda vahşi mercanköşk olarak da adlandırılır.

    Biberli, hafif acımtırak, mercanköşk ve kekiği anımsatan, ama daha güçlü ve keskin.
    Pizza, domatesli yemekler, peynir, fasulye, salata, et yemekleri ve ayrıca sosis, ciğer yemekleri ve hamur işlerine tat katar. Keklikotunun en popüler kullanım alanı pizzadır. Fesleğen, biberiye veya pelin otu ile harika birliktelikler oluşturur.
    Keklik otu sindirimi artırır, kasılmaları düzenler ve mukus ile iltihabı azaltır.

     Kimyon

     Kimyon eski baharat sayılabilir. Avrupa’da bin yıllardır bulunmaktadır. Belki de Pfahlbau yerlileri tarafından Neolitik zamanlarda dahi toplanıyordu.

    Bir çiftçilik kuralı der ki: Haziran 24’te (St. John Gününde) hasat edildiği zaman, kimyonun iyileştirici güçleri çok etkilidir. Romalılar kimyonun o kadar değerli olduğunu düşünüyorları ki, başında köleler nöbet tutuyordu. Hatta, orta çağda, bir torba kimyonun boynun etrafında taşınması, insanları cadılardan ve kötü ruhlardan koruyordu.



    Acı ve çeşnile

    Kimyon ekmeğe, hamur işlerine, salatalara, peynirlere, sebzelere ve patatese kendi belirgin aromasını verir. Kabak ve lahana yemekleri için ve kaz ile ördek rostoları için sadece lezzetli bir karışım değil, aynı zamanda güçlü bir şekilde bu yemekleri hazmetmeyi destekleyen bir baharattır. Çünkü kimyon, çok güçlü bir tada sahiptir ve biberiye, biber, rezene ve sarımsak ile harika gider.

    Gaza karşı daha iyi hiçbir şey olamaz. Kimyon aynı zamanda şişen ve kramp giren mideyle ve bağırsak şikayetleriyle savaşır ve kötü nefese karşı etkilidir.


    Kırmızı Pul Biber


    Bu müthiş baharatın keşfini Columbus’a borçluyuz. Kendisi İspanya’dan Avrupa’ya gezintiye çıktığı sırada kırmızı bibere ‘İspanyol Biberi’ adını vermiştir. İnanması çok zor, ama gerçek olan bir şey var: orijinal şili biberinin kabuğu acıdır. Piquin kırmızı biberi, birçok kırmızı biber ve biber çeşidinin atası sayılır. Yalnızca deneysel çalışmalarla bile, birçok yeni çeşidin üretilmesinde başarı elde edilmiştir.

    Kırmızı biber yakan bir acılığa sahiptir ancak yine de arnavut biberinden daha hafiftir.

    Kırmızı biber acıdır ve çoğunlukla Birleşik Devletler, Meksika ve İspanyol mutfaklarında et yemeklerinde, balıkta, sebze çorbalarında, salamuralarda ve turşularda kullanılır. Keskin tadı yumurta yemeklerinde, yahni, tatar ve sebze yemeklerinde iyi gider. Gerçkek bir ‘chili con carne’ yemeği için bunlar çok önemli şeylerdir. Not: Kırmızı biberin kabuğunu ne kadar uzun sure pişirirseniz, tadı da o kadar keskin olur. Pek az pişirildiğinde bile güzel, tatmin edici bir keskinlik verir.

    Kırmızıbiber dolaşımı düzenler ve iltihap karşıtı bir etkisi vardır. İlginçtir ki, baharatlı yiyecekler insanı mutlu eder, çünkü mutluluk hormonları yayarlar. Kırmızı biber ile birkaç deneme yapmak için iyi bir sebeptir bu, ancak bunu yaparken dikkat etmenizde fayda var.

    Kişniş

    Yemek ve tıp alanında kişnişin nitelikleri 3000 yıldan fazladır bilinir: İncilin sanskritçe yazılmış versiyonlarında ve ‘Ebers Papyrus’ ta milattan önce 1550 yılında adı geçmiştir. Kişniş tohumları firavunların tabutlarında bile bulunabilir. Yunanlıların ‘tıbbın babası’ olarak nitelendirdikleri Hippocrates kişnişi mutluluk ilacı olarak kullanmıştır. Romalılar kişnişi ekmeği tatlandırmak için kuldandılar ve onu Avrupa’ya yaydılar.

    Çeşnilik, tatlı çeşnilidir, hafif tarçın veya portakal kabuğunu anımsatır.

    Hint ve Asya mutfağında vazgeçilmezdir. Taze kişniş salatalar, sebzeler, soslar, yahnilerde ve körili yemeklerde balık ve av etiyle iyi gittiği gibi gider. Çekilmiş kişniş tohumları ekmek ve fırın mamulleriyle, zencefilli ekmekle ve köri tozunda iyi tat verir. Kişniş ile bir başka baharatı karıştırmak isteyen insanlar, sadece Asya baharatlarını denemeliler, bunlar da kimyon veya nane olabilir.

    Frenk kimyonu, rezene ve anason gibi kişniş de gaza karşı etkilidir, her ne kadar bu işte en etkilisi kimyon olsa da. Kişniş rahatlatıcı bir etkiye de sahiptir ve sindirimi kolaylaştırır.


    Limon Otu


    Daha önce limon otunu görmemiş olan kişi şaşıracaktır. Sazlıklar gibi görünür ve demet halinde yetişir. Görünüşüne aldanan kişi, yiyecekleri ne kadar harika bir limon tadıyla güzelleştirebileceğini fark edemez. Hindistan’da limon otu parfüm üretimi ve tıbbi ilaç olarak yetiştirildi, ama baharat olarak kullanılmadı; mutfakta kullanımı Sri Lanka ve Güneydoğu Asya’da sınırlıdır.

    Taze ve hafif gül kokusu esintisi veren limonlu bir tat. Tadı güçlü ve ekşidir; limon suyu ve zencefil karışımı gibidir.

    Limon otunun taze tadı Güneydoğu Asya ve Sri Lanka’ya özgüdür; Tayland, Vietnam, Kamboçya ve Endonezya’nın bir kısmında popülerdir. Tayland köri macunlarının önemli bir içeriğidir. Limon otu beyaz et, balık ve deniz ürünleriyle iyi gider.

    Limon otunun güzel aroması hiçbir zaman baskın çıkmaz; eğer gerekliyse yerine melisa kullanılabilir, ama tadı çok güçlü olan limon kabuğu kullanılmamalıdır.

    Kan temizleyici, yatıştırıcı, iltihaba karşı etkilidir. Çay olarak, mide rahatsızlığına iyi gelir, ateş düşürücü, terletici, idrar söktürücü ve gaz gidericidir.

    Maydanoz


    Maydanoz henüz M.Ö. üçüncü yüzyılda bir Yunan bitki bilim kitabında tanıtılmıştı. Yunanlar maydanozun mutfakta kullanımını kötülediler, ama yine de hakkını verdiler. Mısır’da, ölüler maydanoz çelenkleriyle yakıldı. Capitular de villis’de ‘petresilum’ olarak bahsi geçer. Yüksek vitamin A ve C içeriğinden de sıklıkla bahsedilir

    Maydanozun taze, baharatlı bir aroması ve hafif acı bir tadı vardır. Ezilmiş maydanoz yaprağının daha güçlü, daha uzun soluklu bir tadı vardır.

    Salatalar, çorbalar, soslar, mayonez, yumurta, balık ve et yemeklerinde olduğu kadar patates ve sebzeleri tatlandırmak için kullanılır. Maydanoz yaprakları çoğunlukla et veya sebze yemeklerini süslemek için kullanılır. Ama, gerçek tat verme gücü düşünüldüğünde, bu kullanım maydanoza haksızlıktır. Dereotu, melisa ve frenk soğanıyla olduğu kadar tarhun, kekik ve mercanköşk ile de oldukça iyi gider. Maydanoz yaprakları kaynatılırsa yüksek vitamin içeriği kaybolur, o yüzden sonda eklenmeli veya kısa bir süre kavrulmalıdır.

    Maydanoz mide gazını azaltır, iştahı düzenler ve kanı temizler. Kanser önleyici etkileri kanıtlanmıştır.

    Mercanköşk


    Bu baharatı Avrupa’ya getiren Araplar ona ‘kıyaslanmaz’ anlamına gelen ‘Marjamie’ diyorlardı. Mısırlılar, Yunanlar ve Romalılar şarabı mercanköşkle tatlandırdılar ve bu da onlara tutkularının gücünde bir artış vadetti. Yunanlar mercanköşkü tütsü olarak Afrodit’in onuruna kurban ettiler.

    Aromalı, baharatlı, hafif buruk ve hafif yakıcı.

    Tadından dolayı mercanköşk sosisin bir içeriği olma şerefine erişti – bu yüzden ‘sosis bitkisi’ de denir. Mercanköşk siyah sosis, fasulye, bezelye, sulu yemekler, çorbalar, soslar, pizza, patates çorbası, lahana turşusu, kıyma, domuz eti, etli börek ve kaz dolması ile özellikle iyi gider. Balkabağı çorbası, biber dolması, hamur işleri, geyik eti, çin mantısı, kızarmış patates ve lahana gibi kuvvetli yemeklere görkem katar. Mercanköşk fesleğen, biberiye ve pelin otuyla iyi gider.

    Mercanköşk sindirimi artırır ve iştahı düzenler. Mideye ağır gelen yemekler mercanköşk eklendiğinde daha sindirilebilir olur; özellikle baklagiller, yağlı etler ve lahana.

    Muskat


    Hint cevizi çiçeği, ya da muskat çiçeği, muskatı örten kurumuş tohum kabuğudur ve bir çiçekle hiçbir benzerliği yoktur. Ama bu önemli değildir. Muskatın zaten büyük bir üstünlüğü ve – fiyatı – vardır, muskat çiçeği nereedeyse paha biçilemez.

    Muskatın olağandışı güçlü ama güzel, tütsüye benzeyen bir kokusu vardır. Tadı hint cevizine benzer, ama daha çiçekli ve hafiftir.

    Muskat mutfakta hint cevizi gibi kullanılır. Kekler, tatlılar, sosisler, çorbalar ve et yemekleri yer muskatıyla baharatlandırılır. İngiliz güveçleri, çorbaları, sosları, jöleleri ve körili yemekleri muskat çiçeğiyle baharatlandırılır. Ayrıca köri baharatının da içeriğinde yer alır.

    Mide gazına karşı etkilidir, dolaşımı artırır ve mideyi güçlendirir.

    Pembe Biber

    Pembe biber bir biber değildir. Burda verilen isim de bir kez daha kafa karıştırmaktadır. Pembe biber, Brezilya biber ağacından elde edilir, Sumachgewächs ailesine mensuptur ve anavatanı Brezilya’dır. Olgun, güçlü pembe – kırmızı meyveker kurutulduktan sonra hasat edilir.

    Pembe biber, biber keskinliğine sahip değildir, ama yumuşak, tatlı bir tadı vardır. Acı değildir, ama çok baharatlıdır.

    Pembe biber özellikle balık, hafif ve beyaz etlerin baharatlandığı Akdeniz’de popülerdir. Pembe biber kuşkonmaz, enginar ve brokoli için eşsiz bir baharattır. Patates ve sebze güveçlerini tatlandırır. Özellikle krem sosları ve zeytinyağı ve sarımsakla beraber salatalara uyar. Çekilmemiş yeşil biberle birlikte ilginç bir tat açığa çıkrarır.

    Pembe biber A, D, E ve K gibi farklı vitaminler içerir. Dezenfekte etkisene sahiptir ve fazla dozlarda idrar söktürücüdür.

    Rezene


    Rezene görüşü güçlendirir – en azından Romalı yazar Pliny buna inanmaktadır. Rezene hakkında kesin söyleyebileceğimiz ise kasılmaları düzenleyen bir etkisi olduğudur. Romalılar kullandılar, bu yüzden hastalıklarda nöbetlerle ilişkilendirilir. Hindistan ve Çin’de akrep ve yılan ısırığına tohumları kullanıldı. Rezene ayrıca cadılığa karşı koruma sağladığı inancıyla kapı eşiğinde bulundurulurdu. Atalarımızdan bazıları rahatsız edilmeden uyumak için anahtar deliğini rezene tozu ile tıkarlardı. Yunanistan’da bu bitki ‘Maraton’ olarak adlandırılırdı ve bir başarı sembolü olarak görülürdü. Rezene çayırlarıyla kaplı bir köyün yakınında Yunan lideri Miltiades Perslileri M.Ö 490’da yendi- bu olay sonucu bir ulak mesajı 42 km yol boyunca taşımak zorunda kaldı.

    Anasona benzer, tatlı ve aromalıdır.

    Balıkları ve kabuklu deniz ürünlerini, salamura sebzeleri ve ayrıca çeşitli et çeşitlerini baharatlandırmak için idealdir. İtalyan mutfağında, makarna soslarının önemli bir bileşenidir. Arap, Hint ve İran mutfaklarında, aromalı rezene tadı bilhassa çoğu yemekte kullanılır. Çin’de beş-baharat tozunun kuru rezene parçası pek çok yemeğe tat katar.

    Rezene sindirimi artırır, mideyi yatıştırır, iştahı düzenler, öksürük ve kısık sesi düzeltir.

    Safran


    Safran açık ara en pahalı baharat olduğundan – kesilmemiş safranı almak için kilo başına 1000 Euro ödeyebiliyorsunuz- sahteleri de sıklıkla satılmaktadır. Örneğin yalancısafran (aspir) veya sahte safran gibi. Ortaçağ’da bile safran taklitlerinin üretiminn sıklıkla yapılması – ki bunu yapanlar ürettiği mallarla beraber yakılır veya diri diri gömülürlerdi- hikayesini daha ilgi çekici kılar: Tarihe gore safran, Juno ve Jupiterin birbirlerine aşık olduğu yerde yetişmiştir. Sonuç olarak, Yunanlılar safranın kullanımı iktidarı arttırdığını iddia eder. Romalı yazar Pliny bile ‘uykuya sebep olur, başta hafiflik, uyuşukluk etkisi yaratır ve cinsel isteği artırır.

    Çeşnili, keskin, bala benzer tadı vardır ve çok hoş kokuludur. İplikleri eşsiz bir kokuya sahiptir ve tadı hafif lezzetli bir sertliktedir ve keskindir.

    Safran Akdeniz mutfağının en önemli baharatlarından biridir. Kek ve pastalara, balık çorbasına, pirince (pilav, risotto, paella’da özellikle), deniz ürünlerinde kullanılan soslara özel bir tat verir. Eğer baharat harmanı yapılacaksa, biberiye, ada çayı ve defne yaprağıyla güzel uyum sağlar. Safran aynı zamanda pirinç yemeklerini, pastaları, tereyağını, peyniri, et ve balık yemeklerini, çorbaları ve sosları renklendirmek için kullanılır.

    Modern tıp, safranın kalbi düzenleyen etkisini öne sürmektedir. Bazı kültürlerde afrodizyak olarak kullanırlar. Her şartta, etkileri spazma karşı, uyarıcı ve kalp güçlendiricidir.

    Sarımsak

    Bağışıklık sistemini güçlendirir, iltihaba karşı etkilidir, kanı sulandırır, kan basıncını ve kolesterol seviyesini düşürür. Sarımsağın ününü tarihe borçludur. 4000 yıl önce Çin’de yazılan bir kitaba göre, zehirli bir bitki yiyen insanlar yaban sarımsağı tüketerek kurtulmuşlardır.

    Ama en heyecanlı hikaye Mısır piramitlerinin inşa edildiği zamandan gelir: yapı işçileri diğer yemekler arasında sarımsak verilmesi kesildiği için grev yapmışlardır. İnsanlık tarihinde görülmüş ilk grevdir. Persler, Yunanlılar - Horace’a göre Kirke’den tek kaçan sarımsak yediği için Odysseus olmuştur.- ve Romalılar’da sarımsak bütün baharatların kralıydı.

    Taze sarımsak göz kamaştıran bir saflığa sahiptir; hafif, yumuşak ve suludur; uzun süre geçmesi keskinleştir ve dişler daha küçük parçalara ayrıldıkça tadı daha da güçlenir.

    Japonya ve Çin vazgeçemez ve Akdeniz mutfağı da onsuz pek farklı değildir. Sarımsak, kuzu ve diğer et yemeklerine eklemek için mükemmeldir. Balığa, ayrıca Fransız ratatouille’i gibi vejetaryen sebze güveçlerine de mükemmel uyar. Ustalar bu çok çeşitli baharatı her yemekte kullanırlar: sarımsaklı soslar, hamur işleri, tatlılar ve şaraplar vardır. Sarımsak küçük miktarlarda kullanıldığında her bitki ile uyuşur, ama soğan, acı biber ve zencefille beraber çok miktarlarda da kulanılır. Dikkatli kullanıldığında, diğer içeriğin tadını eşsiz kılar.

    Bağışıklık sistemini güçlendirir, iltihap karşıtı bir etkisi vardır, kanı sulandırır, kan basıncını ve kolesterol seviyesini düşürür.

    Sumak

    Hiç duymadınız mı? Sumak fideleri o kadar yaygındır ki, yaklaşık 600 farklı çeşidi vardır. Mango ağacı da aynı genlere sahiptir. Rhus coriaria Linne, yenebilir bir türdür ve kayalık, kuru yerlerde yetişmeyi sever. Buna sıklıkla Sicilya ve Güney İtalya’da rastlanır, ancak Akdeniz mutfağında kendisi olarak henüz yerini almamıştır. Bu bitkiler sıklıkla dekoratif etkileri için yetiştirilir. Lütfen kendiniz ilgilenmeyiniz, çünkü zehirli türleri de mevcuttur.

    Ekşi ve keskindir.

    Sumak keşfetmeye değer, ilginç bir baharattır. Keskin ve meyvemsi salgıları onu limon veya sirkeden daha az ekşi kılar. Çekilmiş hali, ızgara et, tavuk eti ve balıkla ovulduğu zaman, ayrıca soslarda ve marine işlemlerinde kullanıldığı zaman güzeldir. Sumak ince bir ekşilik istenen tüm yemeklerde kullanılır. Aynı zamanda pirinç ve lahana ile de kullanılır.

    Yenileyici ve hazım kolaylaştırıcıdır. Bu baharat iltihaplanmalı rahatsızlıklarda ve sindirim sorunlarında etkilidir; özellikle kalbe faydalıdır.

    Tarçın


    Tarçın 4500 yıldan fazla zamandır o aromatik kokusunu Asya mutfağında yaymaya devam ediyor. Romalılar için tarçın vücudu ısıtan ve sindirimi kolaylaştıran bir ilaç niteliğindeydi. Hindistanlılar onun canlandırıcı etkisini sevdiler ve Mısırlılar mumya yaparken tarçını kullandılar.

    Bütün Asya bölgesinde, tarçın çoğunlukla kokusuna dayanarak bütün Avrupa’da büyük bir popülerite kazanmıştır. İncilde bile tarçına benzer bir bitki olan kasyanın suya eklenip içildiği zaman suyun içindeki hastalığa sebep olacak şeyleri yok ettiği yazar. Antik Roma’da da kasya değerliydi ancak zamanla unutuldu.

    Tarçının tadı hoş ve tatlıdır. Ayrıca hoş kokuludur.

    Tarçın yemeklerde ve tatlılarda, sebzelerde olduğu kadar kompostolarda da iyi gider. Hindistan’da tarçın birçok köri karışımında yer alır. Orta Doğu’da – özellikle Arap ülkelerinde tarçın et yemeklerinde de kullanılır. Tarçın çubukları defalarca kullanılabilir. Tarçın tadının kalitesini çok çabuk kaybettği için kuru, hava almayan ve karanlık bir yerde muhafaza edilmelidir.

    Tarçın sindirimi kolaylaştırır, şişkinlikten korur ve kanı yenileyici etkiye sahiptir.

    Tarhun
    Tarhun muhtemelen Haçlılar ve Araplar vasıtasıyla tanınmıştır. Romalılar da tarhunu bilse ve değerini anlasa da, korunmak için ve yılan zehrine karşı tedavi amacıyla sakladılar ve ejderhalardan korunmak amacıyla da bir filiz tarhun bulundurdular. Tıpkı ayakkabılarının içinde tarhun bulunduran Orta Doğu’lu seyyahlar gibi. Romalı yazar Plinius’a göre tarhun halsizliğe de iyi gelmekteydi.

    Tarhunun birkaç çeşidi vardır. Alman veya Fransız tarhunu hoş bir baharatlılık içerir ve anason gibi bir tada sahiptir. Frenk maydanozunun aksine Rus tarhunu hafif buruktur.

    Fransızlar tarhunu balık, beyaz et ve yumurtalı yemeklerde kullanmayı severler. Çoğu hardal çeşidinin bir parçasıdır ve klasik béarnaise sosunun önemli bir parçasıdır, ızgara ve kavrulmuş et için önemli bir sostur. Ayrıca, otlu tereyağının da içinde yer alır. İspanyol ve İtalyan mutfağında neredeyse hiç bilinmez. Fesleğen, maydanoz, frenksoğanı, frenk maydanozu, ada çayı ve limonla iyi uyum sağlar.

    Tarhun iştahı düzenler, kasılmalara etki eder, mideyi güçlendirir ve iyot ile başka mineraller içerir.

    Vanilya


    Meksika mitolojisinde çok güzel bir kız olan Vanilya eşit güzellikte bir oğlan olan Chocolatl’ı sevmişti. Kötü bir sihirbaz bundan acı çekmeleri amacıyla Chocolatl’ı bir ağaca, Vanyilla’yı da bir orkideye çevirdi. Ama aşkları devam etti: orkide ağaca doğru gelişti ve ‘Meksika aşk içeceği’nin önemli bir parçası olan muhteşem meyveler verdi. Fransız Kralı’nın avlusunda bulunan ve erotik uyarımlar sağlayan ‘Richelieu lozenges’in bunlardan biri olduğu söylenir: içinde vanilya vardır.

    Tatlı, baharatlı, yumuşak, kendine has aromalı tada sahip ve hafif tatlı.

    Vanilya tatlı olan her şeyle iyi gider: komposto, kekler, dondurma, puding, ve doğal olarak çikolata; Creme de Cacao ve Galliano likörlerinin en önemli parçasıdır. Vanilya karanfil, tarçın ve zencefille iyi uyum sağlar.

    Vanilya tohumunu şekerle beraber bir cam kaba koyun ve şeker vanilya tadını emene kadar üç dört hafta bekletin – güzel aromalı bir vanilyalı şeker elde edeceksiniz.

    Afrodizyak etkisi olduğu söylenir. Ayrıca sinirleri güçlendirir, yatıştırır ve iltihap karşıtıdır.


    Yenibahar


    Çoğunlukla Jamaika’da yetişen karanfil biberi taneleri Avrupa’ya Columbus ve arkadaşları tarafından ,İspanya’daki adı ‘pimienta biberi’ olduğundan, biber olduğu düşünülerek getirilmiştir. Bugün bile yenibahar biberi karanfil olarak bilinir. Hatta, Mayalar bu baharatı çikolata ile harmanlarlar. Ancak Columbus’a geri dönecek olursa: Bu baharatı Avrupa’ya 1601’de getirmiştir. Ancak 200 yıl sonrasına kadar bu baharatın farkında olunmamıştır. Ne yazık.

    Hoş ve aromatik bir kokuya sahiptir. Tadı da tarçın, hindistan cevizi ve biberi andırır. İngilizce’nin yaygın veya hakim olduğu toplumlarda da ‘allspice’ yani ‘tüm baharat’ gibi bir anlamı olan kelime ile bilinir.

    Yenibahar İsveç Mutfağında çok önemli bir yere sahiptir. Ringa balığı bu baharatla marine edilir. İngiltere’de de ulusal bir baharat olarak anılır. Balık ve av eti, salamura ve baharatlı etler genellikle yenibahar ile marine edilir.

    Püf Noktası: Kullanmadan önce havanda ezilebilir veya değirmende çekilebilir. Çekilmiş bir yenibahar çekirdeği, harmanlama için kullanılırken, çekilmemiş halinden 10 kat daha etkilidir.

    Antioksidan özelliği gösterir ve hazmı kolaylaştırır. Mideyi güçlendirir ve tükürük salgılanmasını artırır.

    Yıldız Anason

    Yıldız anason, Çin mutfağında kullanılan az sayıdaki baharatlardan biridir. Güney Çin’den ve Vietnam’dan gelir. Yıldız anasonun kullanımı anavatanından pek uzağa gitmemiştir. Buna rağmen, çinliler nereye göç ederlerse etsinler onu da yanlarına almışlardır. Japonya’da yıldız anason kutsal kabul edilir ve mezarlık ile tapınakların etrafında bu yüzden yetiştirilir.

    Çeşnili, tatlı, anasona benzeyen, liköre benzer bir tadı vardır.

    Çin mutfağında yıldız anason ördek, kaz ve domuz etini baharatlamak için kullanılır. Son birkaç yılda, batılı aşçılar yıldız anasonu yeniden keşfettiler ve balık filetosunda ve kümes hayvanlarının etlerinde kullandılar. Aynı zamanda fırın yemeklerinde, hamur işlerinde ve erik pudinglerinde kullandılar. Ayrıca pastalarda güzel bir dekorasyon olarak kullanıldı.

    Yıldız anason yemekten sonra sindirimi sağlamak ve nefesi kuvvetlendirmek için çiğnenebilir. Yıldız anason aynı zamanda şişkinliğe, nezleye ve bronşite karşı da etkilidir.


    Zahter 


    Zahter, Antik Roma döneminde de mutfak ve tıp bitkisi olarak bilinen bitkilerden biridir. Roma bitkisini kadınlar aşk bitkisi olarak anarlardı. Yunanlılar da bunun afrodizyak etkilerine itibar gösterdiler.

    Zahterin güçlü, aromatik bir tadı vardır ve mercanköşk ve kekiği andırır. Çünkü çeşnili tadı sayesinde zahter, kara biber yerine kullanılabilecek bir baharattır.

    Adından da anlaşılacağı üzere en iyi fasulye yemeklerinde gider, çünkü o korkunç gazlanmayı azaltır. Aynı zamanda yahnilerde, kilo yapan et yemeklerinde, beyaz ve kırmızı kabakta (kekik ile), çorbalarda, kızarmış patateste, patates salatasında, fasulye salatasında ve hıyar salatasında, av etinde, domates ve mantar yemeklerinde tadı çok güzel ve belirgindir. Azıcık eklenmesi patatesli keklere çok özel bir tat verir. Zahter, mercanköşk, dereotu, kekik otu, reyhan ve tarhun otuyla da iyi gider.

    Zahter gazlanmaya, ishale ve iştah kaybına karşı etkilidir. Gerginliği alır mideyi güçlendirir ve antibakteriyel etkisiyle bilinir.

    Zencefil

    Zencefilin pek çok yararının yanında, çok pratik bir tanesi vardır: çok kolay taşınabilir. 14’üncü yüzyılda böyle hızla yayılması ve karabiberden sonra en yaygın kullanılan baharat olmasının önemli nedenlerinden biri budur. Birleşik Krallık’a zencefili getirenler muhtemelen seferleri sırasında Romalılar’dı. Burada büyük bir popülarite kazandı: Rivayete göre 8. Henry Elizabeth saltanatı boyunca çok zencefil yemiştir ve insanlar zencefilli ekmek yemeye düşkündü. Hatta bugün bile zencefilli birayla birlikte zencefilli gazoz içmeyi severler.

    Yakıcı sıcak, aromalı, baharatlı, buruk. Jamaika’dan gelen Zencefil’in en iyi tada sahip olduğu söylenir. Ayrıca Hint zencefilinin hafif limonlu bir farkı vardır.

    Zencefil çok çeşitli yerlerde kullanılabilir. Fırın ve tatlıcılıkta, çikolatada, kompostolarda, likörlerde kullanılır. Hatta çok billurlu bir tadı vardır. Ayrıca köri tozu gibi baharat karışımlarında, balık yemeklerinde, şarap turşusunda ve Asya kökenli pirinç yemeklerinde de kullanımı popülerdir.

    Zencefil kan basıncını artıran ısıtıcı etkisiyle bilinir. Zamanında alındığında deniz yolculuklarında mide bulantısı ve halsizlikle mücadele etmede birebirdir.

    Zerdeçal

    Güney Çin’e bir yolculuğunda Marco Polo bu baharattan çok etkilendi ve ne olduğunu öğrenmek istedi: ‘Safranın bütün özelliklerini taşıyan, ama ne kokusu ne de rengi alakalı olan bir sebze var.’ Ama bitkiyle ilgilenen sadece Marco Polo değildi. Hintliler de zerdeçala önem gösterdiler – ve doğurganlıkla ilişkilendirdiler. Damat düğün töreni sırasında ezilmiş zerdeçala daldırılmış bir şeriti gelinin boynuna bağlardı. Asya’da zerdeçal iyi şans olarak görülürdü, çünkü güneşle neredeyse aynı renkti. Düğünden önce, kadınlar ellerini zerdeçalla ovarlar ve çok çocuk sahibi olacakları mutlu bir evlilik dilerlerdi.

    Keskin, buruk ve misk kokulu, portakal ve zencefili andırır.

    Pek çok yiyecek zerdeçal ile renklendirilir: sarı, doğal rengi hardal, tereyağı, soslar, peynir ve likörler için kullanılır. Köri tozu da güzel görünümünü zerdeçala borçludur. Zerdeçal özellikle Hint mutfağında ve sadece dövülmüş halinde kullanılır. Avrupa’da zerdeçal genellikle soslar, et ve yumurtalı yemekler için kullanılır.
    İltihap karşıtı bir etkisi vardır ve kanın kolesterol içeriğini düşürür.
ŞİMDİLİK BU KARAR İYİ AKŞAMLAR AŞÇI GÜNCESİ OKURLARI

NOT :Sadece destek olarak kullanılabilir şifalı bitki ve baharatlar ciddi tedavilerde kullanılmadan önce lütfen doktorunuza başvurunuz....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder